Pusulası şaşmış gazeteciler

İki gün önce Erzurum'da yaşanan ve haberlere de konu olan bir olay, gazetecilik ve etik değerler konusunu yeniden gündeme getirdi. Erzurum’da yerel gazetecilik(!) yapan iki arkadaş, "Mesleğimizi yaparken darp edildik!" iddiasıyla gündeme geldiler. Bizler de gazetecilik yapan meslektaşlarımızla birlikte hem mesleki duyarlılığımızın verdiği refleksle hem de karakol ifadeleri ve hastane raporuna itimat ederek bu saldırıyı kınadık. Buraya kadar her şey normal akış içinde cereyan etti.

Olayın ardından, iddiaların geçtiği yer olan Kuzeydoğu Anadolu Kalkınma Ajansı'nın (KUDAKA) yetkilileri açıklama yapmayınca 'sükût ikrardandır' diyerek olayın gerçekliğini kabul ederek haber yapmak zorunda kaldık. Ancak, ilk kızgınlığımız geçtikten sonra olayı diğer taraftan da dinlemek gerektiğini bildiğim için bin bir dereden su getirerek bahsi geçen kurumdan birilerine ulaştım. Bakanlık talimatı ile soruşturma başlatıldığını ve soruşturma bittikten sonra açıklama yapılacağını öğrendim.

Aklıma yatmayan bazı şeyler vardı ve bu olay nedir ne değildir diye araştırmaya başladım. Meğer darp edildim iddiasında bulunan şahıslardan biri, bir yazı kaleme almış. Yazı, bildiğiniz sipariş kokuyor. Yazısında üç projeden bahsediyor ama nedense bu şahıs sadece biriyle ilgileniyor: Erzurum Ticaret Borsası'nın projesi. Sözde istihdam sağlayacakmış. Yazıyı okuduktan sonra olayı biraz irdeledim. Bunu da sonraki yazımda tüm çıplaklığıyla ortaya sereceğim. Bunu ortaya döktüğümde, işte o zaman gazeteciliğin bir anda nasıl kalemşörlüğe döndüğünü, kalemini satanları ve o kalemi satın alanları herkes görecek. Sizi borsanın projesi neden bu kadar ilgilendiriyor? Diye de sormadan geçmeyeceğim.

Bütün mesleklerin kendilerine göre bir etiği vardır ve mesleği yapan kişi bu etik değerleri asla çiğneyemez. Çiğnediği takdirde ortaya farklı olayların çıkmasına sebep olur. Bizim mesleğimiz de etik kuralları çok olan mesleklerden biridir. En önemlisi, bir haber yaparken gerçeği ama sadece gerçeği tarafsız olarak tüm çıplaklığıyla göstermek zorundayız. Bir anda kitleleri ayağa kaldıracak bir yerdeyiz. Bunun içindir ki kalemimizi kimsenin çıkarına satmamak çok önemli. Kalemini satan kişiler yalan yanlış şeylerle hem toplumu hem de içinde bulunduğu yapıyı zora sokmaktan başka bir şey yapmayacaktır.

Pusula nedir bilirsiniz. Yüzyıllardır insanların çeşitli durumlarda yön bulmalarına yardımcı olarak kullanılan bir alettir değil mi? Bozulduğu an ne yapacağınızı ve ne yana gideceğinizi bilemezsiniz ve yanlış yollara saparsınız. "Pusulası şaşmış" deyimi bu yüzden çıkmıştır. Bizim mesleği icra eden, kendine gazeteciyim diyen biri için bu pusula çok önemlidir. Gazetecinin pusulası şaşınca artık doğruyu yapamaz hale gelir ve sürekli yanlış yapmaya mahkûm olur. Yani gazetecilik, pusulanın asla şaşmaması gereken bir meslektir. Gazetecilik sadece eline aldığın sarı basın kartıyla olmaz. Yüreklice pusulanı şaşırmadan işini yapmayı gerektirir.

Ne yazık ki bizlerin içinde de doğru yapmaktan sapan birileri çıkıyor. Buradan yola çıkarak pusulası şaşmış, şaibeye bulaşıp çökmüş o malum gazete ve onların ağa babalarına sesleniyorum: Bizi ve hepsinden önemlisi mesleğimizi şaibeye bulaştırıp küçük duruma düşürenler ve yetmemiş gibi bizleri de buna alet etmeye çalışan kim olursa olsun, hiç kaçarı yok bu olay er geç tüm çıplaklığıyla ortaya çıkacak. Şu soruşturma bir tamamlansın, elde avuçta ne gibi belge ve materyal varsa ortaya konulsun, bizler de bu olayı net bir şekilde öğrenelim. O zaman sizlerin ne diyeceğini dinlemek istiyoruz.

İşini edebi ve ahlakıyla yapan gazeteciler olarak bizlerin, meslektaşlarımıza yapılan bir saldırıya, hele ki bir kadına yapılan saldırıya sessiz kalmayacağımızı bildiğiniz için değerlerimizi kullanarak bizleri sokağa dökmenin utancını hissediyor musunuz? Hiç sanmam. Şimdi utanmıyorsanız, bundan sonra sizden utanma beklenmez!

Bilgiyle kalın…