KADINLAR; SÖZDE SİYASİLERDEN MEDET UMMAK YERİNE, KENDİ HAKLARINI KENDİLERİ ALMALI...

Ülkemizde 1930’lu yıllarda yerel seçimler ile başlayan kadınlara seçme hakkı verilmeye başlanması, 5 Aralık 1934 yılında siyasette aktif olarak yer almaları için seçme ve seçilme hakkının verilmesi ve bu hakkın anayasal güvence altına alınmasıyla taçlanmıştır. Gazi Mustafa Kemal Atatürk’ün en önemli devrimlerinden biri olarak dillendireceğimiz bu hak birçok Avrupa ülkesinden bile önce Türk kadınına verilmiştir. Bunu da özellikle belirtmeden geçmek istemiyorum.

Kadınlar, çağlar boyunca Dünyanın hemen hemen her yerinde ezilmiş, yok görülmüş bir cinsiyet olarak yer aldı. Kimi zaman annemiz, kimi zaman yârimiz, kimi zaman çocuğumuz olarak hayatımızın en orta yerinde oldu ama ne yazık ki Nazım Hikmet’in de söylediği gibi soframızda ki yeri öküzümüzden sonra geldi, şiddet ve ölümlerle ezilip yok edildiler.

Bilim, sanat, spor, siyaset, ev işleri ve aklınıza gelebilecek her kulvarda başarılarla dolu yerleri olan kadınlarımıza yönelik özellikle son yıllarda sistematik olarak gittikçe artan erkek şiddetinin durdurulmaması ne yazık ki yine biz erkeklerin utancıdır. Bu toplumsal bir yaradır ve bu yara kangren haline gelmiştir. Bunu her fırsatta dile getirmeye çalışıyorum ve kadınlarla ilgili bir gün olsun ya da olmasın bıkmadan dillendireceğim.

Ülkemiz kadınlarına seçme ve seçilme hakkının verilmesinin kutlandığı bugün, özellikle erkek hegemonyasının baskın olduğu siyaset arenasında; çoğu zaman sözlü olarak gelen erkek şiddetine karşı dimdik mücadele eden kadınların varlığının daha çok artması en büyük beklentimizdir. Birkaç ay içinde yapılması planlanan genel seçimlerde siyasi partilerden isteğimiz kadın adayların sayısının düne oranla daha çok olmasıdır. Kirlenmiş ve yozlaşmış erkek siyasetinin önüne geçmek için bu artık elzem olmuştur. Fırıldaklığın, kimin eli kimin cebinde belli olmayan, yozlaşmış siyasetinin temizlenmesi gerekmektedir.

Siyaset desen bilmez, iki lafı bir araya getir desen beceremez ama paranın gücüyle ya da birilerinin nüfuzu ile bir yerlere gelmiş sözde siyasilerin bugün olduğu gibi yarın da ne bu ülkeye, ne kadınlarımıza ne de çocuklarımıza asla faydası olmayacaktır. Eğer olsaydı zaten, kadınlarımız erkek şiddeti ile öldürülmüyor, çocuklarımızın bedenleri ve ruhları erkekler tarafından kirletilmiyor olurdu. Bugün gelinen bu nokta; işini yapmayan, kadını ikinci sınıf bir insan olarak gören erkeklerin hâkim olduğu siyasetin bir sonucudur.

Erkek siyasetçi nüfusunun büyük oranda baskın olduğu yasama organı olan mecliste, “Kadına şiddetin önüne geçilmesi” ile ilgili önergelerin retleri yüzünden suça meyilli erkeklerin elleri güçlenmiştir. Her ne kadar kadınlara seçme ve seçilme hakkı verilmiş olsa da, ne yazık ki kaderlerini erkek reddi belirliyor ve zaten mecliste sayıları azınlık olan kadın siyasetçilerin birçoğu da buna sessiz kalıyor. Tüm bu siyasetçilerin toplumun yararından önce kendi fayda ve çıkarlarını önde tutmalarının bedelini de toplumsal olarak artan bir ahlaki çöküşle ödüyoruz.

Kadınların; saçlarının, başörtüsünün ve bedenlerinin siyasi malzeme yapılmadan siyaset içinde aktif olması ve yine seçme ve seçilme haklarını kullanırken bir erkek baskısı olmadan karar vermesi ülkemizin aydınlığa giden yoluna ışık olacaktır. Bu minvalde hayatımızın her alanında emekle, dirençle var olan tüm kadınlara saygıyı bir borç bilir, anayasal haklarına sıkı sıkıya sahip çıkmalarının ve onu kaybetmemenin geleceğimizi belirleyecek olan en önemli değerlerden biri olduğunu hatırlatırım.    

 

Bilgiyle kalın...

Yorum Yaz