Bilişim çağı ve biz…

“Biz eskiden…” diye başlayan bir dolu cümlenin sitemler ve belki de yitirilen değerlere özlemle bolca söylendiği bir zaman içinde kaldık. Hani derler ya “at izi it izine karıştı” diye işte öyle kendini bilmez bir çağda, öz değerlerini unutmuş bir toplum büyüyor artık her yerde..

 18-19 yy da İngiltere de ortaya çıkan Sanayi Devrimi o dönem için nasıl bir zorunluluk teşkil ettiyse zamanla gelişen teknoloji kendisini 90’lı yıllarda yayılmaya başlayan internet ile birlikte ortaya çıkan enformasyon yani bilim ve iletişim çağında artık her anlamda sınırsız bir Dünyayla devam eder hale gelmiştir.  Teknolojik gelişmelerin internet aracılığıyla 90’lı yıllardan günümüze son derece büyük bir hızla ilerlemesi sanayi devrimi sonrası gelişen ticaret ve toplum hayatını gerek üretim ve iş çevresi olarak, gerek yazılı-sözlü iletişim, gerekse her türlü bilgi akışına ulaşabilme kolaylığı ve tıp alanında ki gelişmelerle hayatımızı kolaylaştırdığı gibi ne yazık ki birçok tehlike ve yozlaşmayı da beraberinde hayatımızın merkezine taşıdı. 

Şimdilerde toplumda alım gücüne bakmaksızın artık yaşlı genç demeden herkesin elinde bir akıllı telefon var. Sosyal medya ve birkaç numarayı çevirerek Dünyanın bir başka yerinde hiç tanımadığımız bir insana çok rahat ulaşabileceğimiz, alışveriş yapabileceğimiz ve istediğimiz bilgilere rahatlıkla ulaşabileceğimiz bir iletişim ağının içinde yaşıyoruz ama ne acı ki bir o kadar da iletişimimizin bittiği yerdeyiz. Kültürel yozlaşmanın tam ortasındayız.

Gün geçmiyor ki içinde ihanetin, entrikanın, sapkınlıkların, çalıp çırpmanın, silahın ölümün sıradan şeylermiş gibi bizlere sunulduğu yeni bir dizi ve televizyon programı yayın hayatına başlamasın. Dizilerde zengin ve şatafatlı hayatların içinde yaşayanların yoksul kesime karşı küçümseyen ve parası olanın herşeye hakkı var gibi türlü kötülükleri yaptığı halde paranın gücü ile üstünün kapatılması; fakir bir insanın paraya ulaşmak uğruna her türlü kötülüğe razı gelmesi ve hatta bazen bunun uğruna kızını yada oğlunun mutluluğunu bile feda etmesi sanki sıradan şeyler gibi anlatılıyor. Elbet iyiler de var bunlarla mücadele eden ama onlarda genelde bu iki tür arasında sıkışıp kalan oluyor.. Son dönemde ki dizilere bir bakın bunlardan başka konusu olanlar izlenmiyor bile. 

Televizyonların gündüz kuşağından akşam haberlerine kadar ki programları ise kayıplar, cinayetler, ensestler, aldatanlar aldatılanlar, dolandıranlar dolandırılanlar, sosyal medyada hiç tanımadığı insanlara kaçan çoğu ergenlik çağında ki genç kızlar.. Sanki çok sıradan şeyler gibi izliyoruz artık bunları. Toplum bir travma içinde yaşarken bizlere sunulan örneklerle beterin beteri var diye hayatımıza razı gelmemiz isteniyor ve başka travmalara sürükleniyoruz.

Tüm bunlar biz en güvenli bölgemiz gördüğümüz evlerimizde otururken “Aman ya ne saçma şeyler” desek bile bilinçaltlarımıza verilen subliminal mesajlar sayesinde gelip hayatımıza giriyor. Bunların hepsi düşünmesi, yargılaması, toplumsal değerlerini unutması istenen bir toplum yaratmak için sistematik şekilde yapılan çalışmaların toplamıdır. Örneğin fakir kişi eğer zengin patronunun her istediğini yapmaz onun için çalışmak zorunda olduğunu ve hatta ölmesi gerektiğini unutmazsa kimse onu kapının önüne koymaz. Aksi olursa onun hayrına olan bişey olmaz..  Farketmeden yavaş yavaş bunun doğru olduğunu düşünmeye başlıyoruz. Sonra bir bakıyoruz ki olan biteni kanıksamış ve sinmiş bir hale gelmişiz. Ne yazık ki tüm bunlar bizlere teknolojinin nimetleri kullanılarak kimi zaman bir dizi film, kimi zaman televizyon programları ve reklamlarla yani enformasyon çağının getirdikleri ile sunuluyor.. Dikkatlice bakarsak bu örneklerin çoğaltılabilir olduğunu göreceğiz.

Tüfek icat olmasa mertlik bozulmazmıydı orası tartışılır ama en büyük gerçek şu ki hayatlarımızda ki ananevi sınırları aşamadan bir dokunuşla hayatımıza sunulan sınırları olmayan bir Dünyada ne yazık ki kirlendik. Bize ait olan bütün değerlerimiz yerini baktıkça hem içimizi acıtan hem de istemesek de bir şekilde kendimizi içinde bulduğumuz bir yaşama bıraktı. 

Kültürler birbirinden daha kolay etkilenir oldu. Her türlü iyilik, kötülük, fayda ve zararın içerisinde kaybolurken; Sevgiyi unuttuk.. Saygıyı unuttuk. Aile kavramı yavaş yavaş terk ediyor bizleri.. Eskiden evinde oturup çocuğu ile vakit geçiren anne babaların yerini ellerinde telefon ile vakit geçiren ebeveynler var. Çocuklar bunun normal bir durum olduğuyla büyüyorlar. Bizler kültürel yozlaşma içinde afallarken onlar böylesi bir hayata gözlerini açtıkları için onlara herşey sıradan geliyor. Bunun normal olduğunu kanıksayıp onlarda bu şekilde yaşayacaklar. 

Çok değil en fazla iki nesil sonra hiçbir kültürel değerimiz kalmamış çekirdek aileyi kaybettiğimiz bir toplum olarak yaşamaya devam edeceğiz ve biliyormusunuz bunları yaşarken de o kadar kanıksamış olacağız ki gün gelecek bir zamanlar “biz eskiden” diye özleyerek hatırladığımız geçmiş yıllarımız bir hikaye yada bir romanda, yeni nesillerin anlamadığı bir duyguyla yaşayacak sadece. 

Bilgiyle kalın…