İYİ PARTİ GENEL BAŞKANI MERAL AKŞENER: ERDOĞAN SENİN SEÇİLEBİLECEĞİN BİR TARİH YOK

İYİ PARTİ GENEL BAŞKANI MERAL AKŞENER: ERDOĞAN SENİN SEÇİLEBİLECEĞİN BİR TARİH YOK

İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener partisinin grup toplantısında konuşuyor...

AJANS DOĞU - Akşener'in açıklamalarından öne çıkanlar şu şekilde:

Geceleri uyutmayan dertlerimizin biteceği günlere bir hafta daha yaklaştık. Kasvetli havanın yerini terk etmesine bir hafta daha yaklaştık. Ez cümle sayın Erdoğan ve beceriksiz yönetiminden kurtulmaya bir hafta daha yaklaştık. Seçimleri kazanabileceği ideal bir tarih arayışına girdiler.

Hatta en son güzelim Haziran ayına bile laf ettiler. Neymiş efendim Haziran ayı çok sıcak oluyormuş. 2018'de erken seçim kararı aldığınızda haziran ayı pek bir güzeldi de şimdi birden sıcak mı oldu? 2018'de üniversitye sınavları sırasında seçim kararı aldığınızda öğrenciler aklınızda değildi de bu sene mi aklınıza geldi. Haziran ayına çamur atmalarının bir sebebi var. Döviz kurlarını hazirana kadar tutamayız diye korkuyorlar. Verdikleri maaş zamları hazirana kadar erir diye korkuyorlar. Çünkü kendileri de biliyor. Erdoğan senin seçilebileceğin herhangi bir tarih yok. Sandıktaki hazin sondan senin için başka bir şeuy yok. Sana bir dost tavsiyesi son 5 ayında doğruları yapmak için çaba sarf et. Cumhurbaşkanlığın kötü geçti bari jübilen güzel olsun.

Mesela 20 yılda yolsuzlardan hesap soramadın ama son 5 ayında hesap sor. Mesela hazır EYT çıkmışken Bakan Nebati'yi emekli et. 10 maaşlı danışmanlarını emekli et. Son 5 ayında partinin değil milletin başkanı ol.

Nitekim EYT'nin ne olduğunu daha yeni öğrenen kabinenin ışıltılı şahsiyeti Bakan Nebati şimdi de ÖTV ile tanışmış. Şakacı şirin diyor ki Ötv'yi indireceklermiş de araba kıtlığı çektiğimiz için indirmiyormuşlar. Buram buram liyakat konan bir açıklama.

Nebati patronu bay kriz ile edi ile büdü gibiler. Kendisi de çıktı dedi ki Türkiye enflasyon karşısında ezilmiyor. Bay Kriz ve arkadaşları sanal iktidarlarında yaşaya dursun biz ülkenin gerçeklerini konuşmaya devam edecepiz.

Bay Kriz sözde lütuflarını milletimizle paylaştı. Daha önce yüzde 25 olarak açıkladığı memur ve emekli zammını yüzde 30'a çıkarttı. Padişahımız, efendimiz lütfettiler. Niye en başında yapmadı kimse bilmiyor. Hangi hesaba dayandı onu da kimse bilmiyor. Sayın Erdoğan yersen siyaseti ile devlet yönetilmez. Öyle keyfine göre konuşamazsın. Öyle bahis oynar gibi milletin geleceği ile oynayamazsın. Madem yüzde 30 artış yapma imkanın vardı neden önce yüzde 25 açıkladın? Milletimize yoklama mı çektin, memura emekliye kupon mu yaptın?

2022 yılında çalışanlar yüksek enflasyon nedeniyle ciddi bir refah kaybına uğradılar. 6 ayda bir enflasyon farkı verilmesi yetmiyor. Enflasyon farkını TÜİK'in makyajlı enflasyonuna göre hesaplarsan refah kaybı hiç telafi edilmiyor. Memur ve emekliler için maaş artışının en az yüzde 55 olan asgari ücret artışı kadar olması gerekiyordu. Gördüğü rüyanın ve yaptığı hamasi konuşmaların aksine esnafı, memuru, emekliyi, öğrenciyi, çiftçiyi bu ucube sisteme geçtiğimizden beri enflasyona ezdiriyor.

Her gün daha fazla açlıkla sınıyor, yoksulluğa itiyor. Hala milletimize masal anlatmaya devam ediyor. Artık çok az kaldı Sayın Erdoğan. Sayın Erdoğan uzun ince bir yoldasın, gideceksin sandık gelince. Acınacak bir haldesin, gideceksin sandık gelince. Artık sandık göründü, o sene bu sene.

Ekonomimizdeki tahribat eğitimde de yeni krizlere neden oluyor. 1,5 milyon öğrencimize hizmet eden 400 bin öğretmen için istihdam oluşturan, 1,6 milyon kişinin geçimini sağlayan özel okullar mali krizle karşı karşıya. 1100 özel okul kapandı. Bu durumdan en çok etkilenenler de öğretmenlerimiz oldu. AK Parti iktidarı yüzünden hayatı atanamama kaygısıyla geçen öğretmenlerimiz. Bu sefer de işsizliğe mahkum edildiler.

Yeni yılla birlikte özel okul ücretlerine yüzde 65 zam yapılacağı öngörülüyor. Öğretmenlerimizin maaşları ne olacak? Yüzde 30'luk artışı bile alamayacaklar. Biz de bu sorunu çözmek için hem öğretmenlerimizi hem velilerimizi hem özel okul sahiplerini gözeterek 5 Ocak tarihinde kanun teklifi verdik. Kanun yasalaşırsa, özel okullarındaki öğretmenlerimizin SGK primlerinin yüzde 50'si devlet tarafından karşılanacak. Hem öğretmenlerin maaşları artacak hem okullardaki yük azalacak. Özel okullardaki KDV'nin de kaldırılmasını öneriyoruz.

Bugün ülkemizde ne yazık ki devleti yönetenler üzerlerine düşen görevi yerine getirmiyorlar. Ne yazık ki devleti yönetenler, biz sorunları yüzlerine vurmadan iş yapmıyorlar. Hiç kusura bakma Sayın Erdoğan sen sürekli masal anlatıyorsun biz gerçekleri anlatıyoruz. Sen sürekli başımıza dert açıyorsun biz dertleri çözmeye geldik. Sen kırıp dökerek gidiyorsun biz ise zengin ve mutlu bir Türkiye'yi kurmaya geldik.

7 milyondan fazla insanımız yurtdışında yaşıyor. Gönüllerinde vatanımıza duydukları bağlılığı hissediyorlar. Yaşadıkları ülkelere uyum sağlamış olmalarına rağmen dillerine, dinlerine ve kültürlerine sahip çıkan duruşlarıyla toplumlar arası köprü vazifesi görüyorlar. NSU cinayetlerinde katledilen vatandaşlarımızı anıyorum.

Bu var olma gayretinin haricinde, yurtdışında yaşayan vatandaşlarımızın birçok sorunları var. Çifte vatandaşlık, hukuki sorunları, katılım ve entegrasyon, yabancı düşmanlığı sorunları var.

Zor koşullara göğüs geren vatandaşlarımız, memleketlerine duydukları sevgiden taviz vermediler. Sıla ve gurbet arasında vatan, memleket sevgisini yüreklerinde yaşattılar. Onları döviz kaynağı olarak göremeyiz. Yaşadıkları sorunlarla baş başa bırakamayız.

AK Parti iktidarı sadece yurt içi vatandaşlarımız için değil yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız için de kendi siyasi çıkarlarını düşünerek hareket ediyor. Sözüm ona yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız için kurulan Yunus Emre Enstitüleri, Yurt Dışı Akraba Topluluklar Başkanlığı gibi kurumlar yandaşlara istihdam yaratmak için kullanılıyor. Ve adeta AK Parti'nin dış politika aracı olarak vazife görüyor. Hatta vize işlemleri gibi kruumsal işlemler bile yandaş şirketlere ihale ediliyor.

AK Parti iktidarı 20 yıl boyunca yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın hayatını bir nebze olsun rahatlatmak yerine Avrupa'da bulunan tüm sivil toplum kuruluşlarına siyaseti sokmaya bir vazife bildi. Adeta parti bürolarına dönüştürdüler. Türkiye'deki kutuplaşma ve kamplaşma atmosferini aynen alıp Avrupa'ya taşıdılar. Bugün geldiğimiz noktada AK Parti'nin yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız için dişe dokunur hiçbir politikası yoktur.

Çünkü AK Partinin nazarında yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın AK Parti'nin siyasi hedefleri doğrultusunda kullanışlı oldukları sürece bir değerleri vardır. Yani AK Parti iktidarı için yurt dışında yaşayan insanlarımız koltuklarını korumak uğruna araçsallaştırılan bir siyasi istismar aracından başka bir şey değildir. Tam da bu nedenle İYİ Parti olarak yurt dışındaki vatandaşlarımızın meselelerini Türkiye'deki meseleler ile aynı ölçüde ciddiye alıyoruz.

Bu ciddiyetimizin bir göstergesi olarak da hem sizlere hem de yurt dışında yaşayan vatandaşlarımıza bir müjde vermek istiyorum. Önümüzdeki dönemde milletimize sunacağımız seçim beyannamesinin haricinde yurt dışındaki vatandaşlarımıza yönelik ayrı bir beyannamemiz daha olacak. Türk Dünyası Bakanlığı haricinde gerekli görüldüğü taktirde Yurt Dışı Türkler Bakanlığı'nın oluşturulmasını ya da mevcut bir bakanlığın bu bağlamda genişletilmesini sağlayacağız. AK Parti'nin son dört yılda yurt dışında yaşayan vatandaşlarımızın elinden aldığı hakları geri vereceğiz.

Yurt dışında yaşayan vatandaşlarımız geçmişte daha az emeklilik borçlanması bedeli ödeyip, daha fazla emekli maaşı alırken; maalesef bugün Türkiye’de emekli olma hakkından faydalanmak için SGK’dan BAĞKUR’a geçiş yapmak zorunda kalıyorlar. Yani daha fazla ödeyip daha düşük emeklilik maaşı almak zorunda kalıyorlar. İYİ Parti olarak biz bu düzenlemeyi değiştirerek yurt dışı çalışma sürelerinin borçlandırılıp, Türkiye’de emekli olma hakkının da tekrar SGK üzerinden gerçekleşmesini sağlayacağız.

Devletlerarası sosyal güvenlik anlaşmalarının, güncellenmesini ve bu bağlamda Yurt Dışı Provizyon Aktivasyon Sağlık Sistemi uygulamasındaki sıkıntıların giderilerek özellikle Almanya´daki vatandaşlarımızı izinleri süresince bütün sağlık hizmetlerinden faydalanabilmelerini sağlayacağız.

Sivil toplum kuruluşlarının üzerindeki siyasi baskıyı ortadan kaldıracak, ayrımcılıkla mücadele ve eşit vatandaşlık hakkı için vatandaşlarımıza gerekli kurumsal desteğin verilmesini sağlayacağız. Özellikle STK´lar ve vatandaşlarımızla, doğrudan iş birliği yaparak kurumsal çalışmaları güçlendireceğiz.

Yurt dışında, özellikle de Avrupa’da yaşayan gençlerimizin ülkemiz ile olan bağlarını entelektüel düzeyde koruyabilmeleri için gerek dil eğitiminde, gerekse de, akademik çalışmalar bağlamında başta Türk Alman Üniversitesi olmak üzere eğitim kurumlarımızı çeşitlendireceğiz.

Atatürk'ün söylediği gibi 'Yüksel Türk senin için yüksekliğin hududu yoktur' işte parola budur.

Bu kritik dönemeçte, bazı önemli soruları biz de milletçe, kendimize sormak zorundayız: Türkiye Cumhuriyeti yeni asrında yola demokrasiden korkan, fikirlerden korkan, millet iradesinden korkan, otoriterleşmiş bir iktidar ile mi devam edecek? Yoksa modernleşme yolculuğuna demokrasiyi, hukukun üstünlüğünü kuvvetler ayrılığını, denetimi, şeffaflığı ve hesap verilebilirliği, içselleştirmiş bir iktidar ile güçlenerek mi devam edecek? Türkiye Cumhuriyeti yeni asrında imzaladığı sözleşmelere rağmen, AİHM kararlarını uygulamayan; iç hukukta Anayasa Mahkemesi’nin kararlarını tanımayan; Yargıyı da siyasetine sopa yapan vesayetçi bir iktidar ile demokrasi liginde küme mi düşecek?

Yoksa tam ve kâmil bir demokrasiyle, anayasal bir hukuk düzeniyle yaratıcı ve sürdürülebilir bir kalkınma hamlesiyle, hak ettiği seviyelere mi yükselecek?

Ez cümle Türkiye Cumhuriyeti yeni asrında tarih mi yazacak, yoksa tarih mi olacak? Milletçe cevabını vermemiz gereken, temel soru işte budur. Hiç şüphesiz ki biz İYİ Parti olarak Türkiye Cumhuriyeti’ne yeni asrında milletimiz için bir demokrasi destanı yazdırmaya geliyoruz! İnsanımız için, bir hürriyet mücadelesini, taçlandırmaya geliyoruz!

İYİ Parti iktidarında Avrupa Birliği’yle olan ilişkilerimizi, memleketimizin geleceğine odaklı millî menfaatlerimize odaklı, milletimizin taleplerine odaklı bir dış politika ekseninde geliştireceğiz. Bu doğrultuda temel önceliğimiz ülkemizin, başta Avrupa Birliği olmak üzere ortak değer ve menfaatler çerçevesinde şekillenen mevcut ittifaklarını koruyup, geliştirmek ve bu ölçütler üzerinden şekillenen, daha kalıcı ve sahici ittifaklara dahil olmasını sağlamak olacak. Çünkü bugünün dünyasında, ülkelerin gücü, ittifak yapabilme yetenekleri ile ölçülüyor. Ülkelerin uluslararası alanda karşılaştıkları risk ve maliyetleri azaltan, devletlerin itibarını ve caydırıcılıklarını arttıran ittifaklar artık birer diplomatik araç olarak kullanıyor.

İşte o nedenle biz de Türkiye’nin Ak Parti döneminde zafiyete uğratılan, bu stratejik özelliğini güçlendireceğiz. Elbette bu hedefin, iç politikaya dair yansımaları da olacak. Bu doğrultuda, İYİ Parti iktidarında, hukukun üstünlüğünü tesis etmek, temel özgürlükleri kalıcı hale getirmek, insan haklarını evrensel standartlara kavuşturmak ve sonuçta gelişmiş bir demokrasi kültürünü, ülkemizde yaşatmak en önemli önceliklerimiz olacak.

Ve biz biliyoruz ki Türkiye’yi uluslararası alanda güçlendirip, hak ettiği seviyeye taşımak bu değerleri yansıtan reformlar ile mümkün olabilir. Geçmişte hem Avrupa Birliği ülkeleri hem de Ak Parti iktidarları bu ilişkilerde yalpaladı. Çok önemli hatalar yapıldı. Bu durum da sadece Avrupa’daki Türkiye karşıtlarına ve Türkiye’deki Cumhuriyet, demokrasi ve birlik karşıtı eğilimlere yaradı. Elbette, Avrupa Birliği hedefi önündeki tek engel, Türkiye’nin demokrasiden uzaklaşması değil. Türkiye’ye karşı yapılan haksızlıkları da unutmuş değiliz.

Avrupa ülkelerinin Türkiye’ye karşı adil ve objektif davranmadığı gerçeğini asla görmezden gelemeyiz. Türklere düşman liderlerin ve lobilerin var olduğu gerçeğini asla yadsıyamayız. Bunlar, geçmişte olduğu gibi gelecekte de Türkiye’nin karşısında yer almaya, teröre destek çıkmaya, ülkemize tuzaklar kurmaya devam edecek. Ama unutulmasın ki Avrupa’da düşmanımız olduğu kadar, dostlarımız da var. Türkiye’nin dostluğunun, değerini bilmeyen, akılsızlar olduğu gibi, Türkiye’nin AB üyeliğinin her iki taraf için de kazançlı olduğunu görebilecek kadar akıllı ve vizyon sahibi insanlar da var. Biz Türkiye’nin, batı ve doğu arasında uyumu sağlayacak, en önemli denge olacağına inanıyoruz.

Sığınmacılar konusunda, Avrupa ülkelerinin takındığı tavır, sürdürülebilir değildir. Biz İYİ Parti olarak, Ak Parti’nin yapamadığını yaparak, AB ülkeleri ile mutabakata varıp, bu adaletsiz bakışı düzelteceğiz. Geri gönderme anlaşmasını da yeniden gözden geçireceğiz.

Sayın Erdoğan ve iktidarları, Türkiye için hukuki ve demokratik adımları içeren Avrupa Birliği normlarını kişisel hesapları için kullandılar. Vesayeti yıkma bahanesiyle, sığındıkları standartları, vesayetin kendisine dönüştükleri an bir kenara attılar. Yani aslında, Avrupa Birliği’ni memleketi parti devletine çevirme emellerinin üzerini örtecek, bir süs perdesi yaptılar. Nitekim, bu emellerinin bir neticesi olan Partili Cumhurbaşkanlığı Sistemi’nin sonuçlarını, bugün hep birlikte yaşıyoruz. Türkiye’nin, potansiyelini hayata geçirmesindeki, en büyük engelin bu ucube sistem olduğunu hep birlikte görüyoruz.

Geldiğimiz nokta Esad’la görüşecek bir Sayın Erdoğan. Görüşmesini çok doğru buluyoruz ama soru şu bizim birinci derecedeki sınırlarımızdaki devletlerle sadece ekonomik coğrafya üzerinden tanımladığımız takdirde yapacağımız iş birliğinin dostluk ilişkisinin getirdiği rakam 7 trilyon dolar. Yani karşılıklı iş birliğinin ticarete alışverişe yatırıma teknoloji transferine, eğitimde iş birliğine yani bizim müthiş bir ilgi birikimimiz var. O ülkelere gönderebileceğimiz, satabileceğimiz müthiş bir bilgi birikimimiz var. Bütün bunların karşılığı 7 trilyon dolarlık bir hacmi siz her biriyle kavga ederek; üstüne üstlük bir de Türkiye’ye sayısını bir türlü bilemediğimiz bir sığınmacı cenneti haline getirdiğiniz bir Türkiye ile karşı karşıya bıraktınız. Günün sonunda ne oldu? Ne işe yaradı? Geldiğiniz nokta Emevi Camii’ndeki namazdan Esad’la görüşmeye. Tekrar söylüyorum görüşülmesini son derece olumlu buluyoruz ama kardeşim neden? Gerçekten psikolojik bir vaka. Gerçekten bipolar bir dış politika anlayışı bu. Şimdi Avrupa Birliği’ni Türk dünyasını bir adım ilerideki Mısır’dan Libya’dan itibaren bir bütüne baktığınızda ise o komşuluklar içinde baktığınızda da 21 trilyon dolarlık bir hacim, Türkiye’nin dış politikasının ekonomik coğrafya şekliyle de tanımlanmasının karşılığı 21 trilyon dolarlık hacimden alacağınız paydır. Demin söylediğim gibi Batı ile Doğu arasındaki katalizör olmak gibi ayrıca çok özel bir durum da söz konusudur. İşte bütün bunlar sonucunda Türkiye’nin Avrupa Birli ile olan ilişkilerinde inatla ve ısrarla güçlendirilmiş parlamenter sistem diyoruz.

Çünkü bu ucube sistemin Türkiye’yi getirdiği nokta burası. Çünkü güçlendirilmiş parlamenter sistemiyle Türkiye’yi şahsım devletinden kurtarıp hukuk devletine dönüştürecek, yargıyı da siyasetin gölgesinden çekip çıkartacağız. Çünkü; Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le birlikte kuvvetler ayrılığını yeniden tesis edecek, kurumlarımızı şeffaf ve denetlenebilir hâle getireceğiz. Çünkü; Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le birlikte medyayı, devleti denetleyen, 4’üncü kuvvet olarak kabul edecek, özgürce çalışması için anayasal güvence sağlayacağız. Çünkü; Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le birlikte; hırsızlara madalya, yerine kelepçe takacağız. Suç şebekelerini çökertecek, ekonomimizi kara para tüccarlarından ayıklayıp, ülkemizi, 'gri liste' utancından kurtaracağız. Çünkü; Güçlendirilmiş Parlamenter Sistem’le birlikte; Kanunlarımızı, evrensel insan hakları sözleşmesine göre kurgulayacak, “hak ve özgürlük gasplarına” son vereceğiz. Ve tüm bunları, birileri dayatıyor diye değil; doğru olduğuna inandığımız için yapacağız. Zenginleşmenin yolunun, demokrasiden geçtiğini, bildiğimiz için yapacağız. Kerim devlet anlayışımıza, Cumhuriyetimizin kurucu değerlerine sıkı sıkıya bağlı olduğumuz için yapacağız.

Şunu hiç kimse unutmasın ki Türk Milleti’nin, asırlar boyu süregelen devlet geleneğinde, demokrasi, adalet ve liyakat, bir başucu kaynağı olmuştur. Bu sebeple bugün, Avrupa’nın değerler siteminde, öne çıkan bu kavramlar, bizler için ancak özümüze dönüşün bir ifadesidir. İşte o nedenle, İYİ Parti olarak biz, diyoruz ki Türkiye, birileri dayatıyor diye çağdaş ve Avrupalı değildir. Türkiye, Avrupa’nın ta kendisidir! Buradan açıkça ilan ediyoruz! Önümüzdeki seçimlerde; Türkiye’nin, bir kabile devleti olmadığını, Türklerin istibdata asla boyun eğmeyeceğini ve Türkiye’nin dünyadaki haklı yerini yeniden aldığını tüm dünyaya ilan edeceğiz.

Parolamız Vatan; İşareti namus! Pusulamız Devlet; İğnesi Millet! Kahrolsun istibdat; Yaşasın hürriyet!"