Gönüllerin Oscar’ı Kurak Günler’e

Gönüllerin Oscar’ı Kurak Günler’e
Gönüllerin Oscar’ı Kurak Günler’e

KARAR sinema jürisi Burçak Evren, Atilla Dorsay, Kerem Akça, Rıza Oylum ve Deniz Yavuz Türk sinemasında 2022’nin öne çıkanlarını seçti. Jürinin seçimleri 20 filmlik bir izleme listesi ortaya koyarken, yönetmen Emin Alper’in ‘Kurak Günler’i yılın filmi olarak öne çıktı. Avrupa Film Ödülleri’nde ‘En İyi Kurgu’ ödülü alan, Antalya Film Festivali’nden 9 ödülle ayrılan, Oscar’a aday gösterilmeyen, Kültür Bakanlığı’nın verdiği desteği faiziyle geri istediği film gönüllerin Oscar’ını aldı.

AJANS DOĞU - Burçak Evren, Atilla Dorsay, Kerem Akça, Rıza Oylum ve Deniz Yavuz Türk sinemasında 2022’nin öne çıkan filmlerini KARAR okurları için seçti. Atilla Dorsay seçimlerinde günümüzde hala kanayan bir yara olan kadın cinayetleri meselesinin cevaplarının yılın gişede en çok izlenen filmi ‘Bergen’de aranması gerektiğini vurgularken, Kerem Akça tür sinemasını önceleyerek bilim kurgu türündeki ‘Iguana Tokyo’ gibi yapımlara dikkati çekti.

Rıza Oylum, asırların meselesi vicdan, sorumluluk ve sorumsuzluk üçgenini ‘Okul Tıraşı’ filminde aynı karede olduğunun altını çizerken, seçimlerinde oyunculuk performanslarını önceleyen Deniz Yavuz da ‘Beni Sevenler Listesi’ filmini örnek gösterdi.

KARAR sinema jürisinin bu yılki seçimlerinde öne çıkan yapım ise vizyona bir gün kala Kültür Bakanlığı’nın verdiği desteği geri istemesiyle gündeme gelen, yıl boyu yurt içi ve dışı festivallerde önemli ödülleri toplayan ancak Türkiye’nin Oscar adayı gösterilmeyen ‘Kurak Günler’ oldu.

Burçak Evren ise bu yıl beğendiği filmleri listelemek yerine, sektöre dair güncel bir değerlendirme yapmayı tercih ediyor, yıl boyu gündeme gelen tartışmaları sıralayarak, ‘sinemamız hiç bu kadar sahipsiz kalmamıştı’ diyor.

KARAR JÜRİSİ

  • KEREM AKÇA 

KALP ATIŞLARINI HIZLANDIRAN TAPTAZE BİR BİLİM KURGU

2022’nin en iyi 5 yerli filmini sıraladığım bu liste vizyon kuralı koymadan ve belgesel-kurmaca ayrımı yapmadan bu yılın mamulü filmler arasından oluşturulmuştur.

IGUANA TOKYO, Kaan Müjdeci: Yönetmen Müjdeci’den Bunraku’dan Anime’ye, Manga’dan Siberpunk’a atlarken benzersiz ritim duygusuyla kalp atışlarımızı hızlandıran taptaze bir sanal gerçeklik bilimkurgusu.

GÖNÜL, Soner Caner: 2022’de iki film yapan yerli yönetmenler arasında parlayan Soner Caner’in ritmi takip etme kurallı çingene filmi bu formülde önemli bir boşluğu doldurdu.

BOMBOŞ, Onur Ünlü: Eğlence garantili Onur Ünlü kara komedisi, çılgın yönetmenin röntgenciliğe dair sinemasal yorumunu duyuruyor.

CADI ÜÇLEMESİ 15+, Ceylan Özçelik: Yönetmen Özçelik’in kadına yönelik şiddete dair uzun metrajlı deneysel belgeseli.

CROSSROADS, Mahmut Fazıl Coşkun: Yönetmen Mahmut Fazıl Coşkun’un yolları İstanbul’da kesişen modern sanatçıları merceğine aldığı dinamik belgeseli.

  • DENİZ YAVUZ

KUVVETLİ SENARYODA İZ BIRAKAN OYUNCULUK

KURAK GÜNLER, Emin Alper: Uluslararası başarılarının yanı sıra sinematografik yapısı ve duru anlatımıyla sinema tarihimizdeki yerini kuvvetle alan ‘Kurak Günler’ yıl sona ererken sinemaseverlerin kaçırmaması gereken bir izlek.

BENİ SEVENLER LİSTESİ, Emre Erdoğdu: İz bırakan oyunculuğuyla, kuvvetli bir hikayeyi sonuna kadar tek başına taşıyor Halil Babür. Performansın ön plana çıktığı yapımın senaryosu da bir o kadar kayda değer.

OKUL TIRAŞI, Ferit Karahan: Film yurt dışında da ilgiyle izlendi. Sinemamızda kar yolları ilk kez kapatmıyor. Yılmaz Güney’in ‘Yol’undan aşina olduğumuz bu durum Karahan’la bir kez daha karşımızda. Bu kez Yusuf’un macerasını izliyoruz. Mecburiyetler sonucunda ortaya çıkan gerçekler, sırlar, durumlar...

ZUHAL, Nazlı Elif Durlu: Türkiye ile Almanya’nın yapımına ortak imza attığı Nazlı Elif Durlu’nun yazıp yönettiği Zuhal de bir başka performans filmi. İlginç hikayesi ile giderek artan bir temposu olan filmde Nihal Yalçın ödüllük performans sergiliyor.

TAMİRHANE, Erkan Kolçak Köstendil: Önemli oyuncuları bir araya getiren filmde Nejat İşler’de oynuyor. Film, sıcak atmosferi, aksiyonu ve macerayı dengeli bir şekilde anlatımına yansıtıyor.

  • RIZA OYLUM

VİCDAN, SORUMLULUK VE SORUMSUZLUK ÜÇGENİ

KURAK GÜNLER, Emin Alper: Bakanlık tartışmalarıyla gündeme gelen ‘Kurak Günler’, bu yılın öne çıkan yapımlarından biri oldu. Linç kültürü, kent ve taşra çatışması ve politik hakimiyetin bireyler üstündeki dönüştürücü etkisini oldukça yetkin bir sinema diliyle yansıtan, sinemada izlenmeyi hak eden bir yapım.

OKUL TIRAŞI, Ferit Karahan: Filmde; vicdan, sorumluluk ve sorumsuzluk aynı karede kendine yer bulmuştu. ‘Okul Tıraşı’nda; hem oyunculuklar, hem sinematografi hem de senaryo matematiği övgüyü hak ediyor.

KERR, Tayfun Pirselimoğlu: Türkiye’nin Oscar adayı olan film derinlikli yapısı, çarpıcı atmosferiyle üstün bir sinema yaklaşımı sunuyor. Kerr, yılın kolay hazmedilemeyecek ama yok da sayılamayacak filmlerinden.

POTA, Ahmet Toklu: Toklu ilk filminde yoksul çocukların semtlerine basketbol potası yapma mücadelelerini resmederken farklı kültürleri, inançları, sınıfları bir potada eritme metaforunu es geçmeyen yapısıyla yılın öne çıkanlarından.

SABIRSIZLIK ZAMANI, Aydın Orak: Yönetmen Orak’ın ‘Sabırsızlık Zamanı’ filmi de sınıfsal problemleri çocuklar üstünden anlattığı yapısıyla vizyonun önemli örneklerinden biri.

  • ATİLLA DORSAY

KADIN CİNAYETLERİNE İBRETLİK HİKÂYE

BERGEN, Caner Alper- Mehmet Binay: Yavuz Hakan Tok adlı yazar güzel bir biyografi kitabında anlatmıştır, ‘Acıların Kadını Bergen’ adıyla... İşin belki en acı yanı, o korkunç caninin hak ettiği cezadan çok daha azını çekmiş olmasıdır. Bir süre hapiste yatmış, erken tahliye edilmiş, son ve asıl olaylardan sonra ise sadece yedi ay hapiste kaldıktan sonra bırakılmıştır. Filmin sonunda kadın cinayetlerinin son dönemde ulaştığı sayılar veren tablolar gerçekten de hem ibret, hem de dehşet verici gözüküyor. Bakalım, İstanbul Sözleşmesi’ni iptal kararından bunca drama rağmen vazgeçmeyen yönetimimiz bu filmi görüp birazcık düşünür mü!

FLAŞBELEK, Derviş Zaim: Her dönemde her türden savaşın nasıl bir devasa ölüm mekanizması, bir insafsızlık sergilemesi ve bir toplu kıyım olduğunu en iyi gösteren filmlerden biri bu...Yumuşak, ama etkili bir sinemayla anlatılmış. Yıkık-dökük Şam dekorunun, o ıssız ve kısır doğanın görüntü yönetmeni Andreas Sinanos tarafından içburucu biçimde kavrandığı; Marios Takoushis imzalı müziğin de ruhumuza işlediği bir yapım. Bu uluslararası proje anlaşılan iyi bir bütçeyle kotarılmış. Ve genelde star oyunculara giden para, başka ve daha önemli şeylere ayrılmış

KURAK GÜNLER, Emin Alper: Sonunda o melek yüzlü devlet memuru, o kendi kimliğini bile tam olarak bilmeyen, sürekli arayış içindeki güzel insan, sanki bir ‘halk düşmanı’ oluyor. Bu da bence filmin beklenen –belki umut edilen demem daha doğru olurdu- finali değil. Sanki bir mucize olmalı ve iyiler kurtulmalıydı. Ama, bilinmez ki, belki son dakikada yine öyle olur!... Yine bir Emin Alper filmiyle karşı karşıyayız. İki kısa filmden sonra, 2012’den itibaren Tepenin Ardı, Abluka, Kız Kardeşler adlı, üçü de bence birer zirve olan filmlerini çeken… Sanki filmde görev alan yabancılar ilk kez keşfettikleri bu şahane kenti en usta biçimde yansıtmayı becermişler. Hele bir gece, fonda ışıklar içindeki bir İstanbul’un silueti önünde yer alan o büyük kavga bölümü. Bence bir sinema şaheseri...

KİM BU AİLE?, Bedran Güzel: Bu komedi ve polisiye karması entrikanın içinde aile motifi ön plana çıkıyor ve duygularımızı tavlıyor. Hele komiser Adem ve kızının karşılıklı özveri gösterileri. Ve kızın sonunda Adem’in onayıyla Ali’yle nişanlanması. Az duygusal bölümler değil... Bir başka faktör kavga-döğüş sahnelerinin başarısı.

HERŞEY DAHİL, Hakan Eser: Türk komedi sineması bazen gerçek sürprizler yapabiliyor. Film oldukça modern, özgün, hatta fırlama bir mizah içeren kendine özgü bir güldürü olmayı başarıyor. Oyuncuların tümü iyi; kendi adıma hep bir fantezi ustası saydığım Gonca Vuslateri’ne bayıldım. (Galaya niye katılmadığını ise anlamış değilim!). Ayrıca ihmal edilmiş bir komedi ustası olan Gürgen Öz’ü de çok tuttum. Ve de tüm o kadroyu... Belki herkese göre değil; belki biraz fazla absürd...Ama havasına girenlerin büyük keyifle izleyeceğini düşünüyorum.

  • BURÇAK EVREN

SİNEMAMIZ HİÇ BU KADAR SAHİPSİZ KALMAMIŞTI

Genellikle mevsim sonu/yıl sonu değerlendirmelerinde o yılın filmlerinin toplu bir muhasebesi yapılarak önemli filmler öne çıkarılıp onların önem dereceleri yıl içinde olduğu gibi bir kez daha yinelenir. Festivallerde ödül kazanan filmlerin listesi yine aynı yineleme içinde yer alıp bir çeşit hafızalar bir ölçüde tazelenir.

Oysa ki; geleceğin araştırmacılarına yardımcı olmak için yaşanılan döneme not düşmek yalnızca birkaç filmden söz ederek mümkün değildir. Söz edilen filmlerin önemi, aynı zamanda yapıldıkları dönemin sinema ortamının koşulları içinde değerlendirmesi ile bütünleşip bir anlam taşır.

Yaşanılan dönemin sorunları, eğilimleri, dayatmaları, sinemayı etkileyen nedenleri ıskalanarak yapılırsa, değerlendirmeler yanlış değil ama eksik ve de yetersiz olur. Bana göre yılın sözü edilecek en iyi filmleri A tipi ulusal festivallerde ‘en iyi yönetmen’, ‘en iyi film’ , ‘en iyi senaryo’ ödüllerine layık görülüp ilk üç sırayı alanlardır diye kestirip atabilirim. Bu değerlendirmem hiç de yanlış sayılmaz. Ama yaşanılan o yılın tüm sinema profilini de hiç yansıtmaz. Söz ettiğim gibi biraz değil, bir hayli eksik kalır.

Uzun yıllar bir arthouse çöplüğüne dönen, neredeyse ana akım filmlerinin neslinin tükendiği, festivallerin büyük bir kısmında benzer filmlerin yarışıp, ödüllerin, önceden herkes tarafından tahmin edildiği filmler arasında bir çeşit kardeş payı şeklide bölüşüldüğü bir ortamda sinemamızın o yılına özgü artı ya da eksilerinden nasıl söz edilebilir?

Sinemamızın tüm arşivlerine el konulup belleğinin sistematik olarak yok edildiği, matbu sinema dergilerinin tarihe karıştığı, kimi festivallerin masraf olur diye katalog ve tanıtım kartı basma gereğini bile duymadığı, kimi filmlerin gösterim hakkına sahip olmadığı, bazılarının ise sudan nedenlerle, sansüre uğrayıp, ödüllü filmlere bile yapılan yardımların geri istenip bugüne dek görülmemiş bir sansürün uygulama alanına konulduğu, kimi belgeselcilerin yine benzer bahanelerle içeri atıldığı, yazılı basında neredeyse sinema yazılarının kalmadığı, belediyenin maaşlı memurlarının festivaller yapıp kurumlar yönettiği, sinema meslek kuruşlarının tüm bu olaylar karşında birkaç satırlık göstermelik duyurularla yetinip bakanlıktan aldığı paralarla üç maymunu oynadığı bir dönemde yılın sinema olaylarını nasıl olur da birkaç filme sığdırarak anlatabiliriz ki? Kısacası sinemamız, sinemamızın hiçbir döneminde, darbe ve seks filmleri döneminde bile- bu dönemde olduğu kadar sahipsiz kalmamıştı.